
29 Ağustos 2010 Pazar
28 Ağustos 2010 Cumartesi
BENCE SEN DE ŞİMDİ HERKES GİBİSİN
Gözlerim gözünde aşkı seçmiyor
Onlardan kalbime sevda geçmiyor
Ben yordum ruhumu biraz da sen yor
Çünkü bence şimdi herkes gibisin
Yolunu beklerken daha dün gece
Kaçıyorum bugün senden gizlice
Kalbime baktım da işte iyice
Anladım ki sen de herkes gibisin
Büsbütün unuttum seni eminim
Maziye karıştı şimdi yeminim
Kalbimde senin için yok bile kinim
Bence sen de şimdi herkes gibisin
NAZIM HİKMET RAN
27 Ağustos 2010 Cuma
HERŞEY SENDE GİZLİ
Yerin seni çektiği kadar ağırsın
Kanatların çırpındığı kadar hafif..
Kalbinin attığı kadar canlısın
Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç...
Sevdiklerin kadar iyisin
Nefret ettiklerin kadar kötü..
Ne renk olursa olsun kaşın gözün
Karşındakinin gördüğüdür rengin..
Yaşadıklarını kar sayma:
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna;
Ne kadar yaşarsan yaşa,
Sevdiğin kadardır ömrün..
Gülebildiğin kadar mutlusun
Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin
Sakın bitti sanma her şeyi,
Sevdiğin kadar sevileceksin.
Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer
Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın
Bir gün yalan söyleyeceksen eğer
Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın.
Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret
Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın
Unutma yagmurun yağdığı kadar ıslaksın
Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak.
Kendini yalnız hissetiğin kadar yalnızsın
Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü.
Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin..
İşte budur hayat!
İşte budur yaşamak bunu hatırladığın kadar yaşarsın
Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün
Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun
Çiçek sulandığı kadar güzeldir
Kuşlar ötebildiği kadar sevimli
Bebek ağladığı kadar bebektir
Ve herşeyi öğrendiğin kadar bilirsin bunu da öğren,
Sevdiğin kadar sevilirsin...
CAN YÜCEL
Selahaddin Kocaaslan - Hersey Sende Gizli
Yükleyen ahuzarr. - Öne çıkan müzik videolarını izleyin.
BEN SEN
ben seni seviyorum sen gezmeyi, senin hep gittiğin yere ben hiç gidemiyorum. Öylece durmayı seviyorum ben.. Durup ardından bakmayı.. Sen yürümeyi seviyorsun ama arkana bakmadan.. yaprak seviyorum ben yaprak.. Kuru, yaş ayırmadan.. Sen ezmeyi seviyorsun, neye bastığına bakmadan.. |
26 Ağustos 2010 Perşembe
Günün Boş Boğazı
"Farklı inanç gruplarının kendilerine dinlerinin gereğini öğretecek, eğitim almış din adamlarına ihtiyaçlarının bulunduğunu vurgulayan Arınç, şunları kaydetti:
''Bize devlet olarak bunu karşılamak düşer. Farklı inanç gruplarının haklı taleplerine, biz temel haklar noktasında evet demek zorundayız. Çünkü biz bu ülkede sadece Müslümanların hükümeti değiliz. Kim hangi inanca mensupsa hatta inançsız da olabilir... Ben bu açıdan alıyorum, onların inançlarını bilme ve yaşama noktasında eksikleri varsa, talepleri varsa, bize düşen laik bir hükümet olarak onların bu taleplerini karşılamaktır. Ben buna inanıyorum."
Laik hükümetin din ile ilgili talepleri karşılamak görevi değildir ki. Olsa olsa devletin dinden elini çekmesidir. Ama hazretleri her kavram gibi laikliğide sulandıracak, karıştıracak bozacak ki emeline ulaşsın.
Je Veux (ZAZ)
Zaz - Je Veux on Vimeo.
Donnez moi une suite au Ritz, je n'en veux pas !
Des bijoux de chez CHANEL, je n'en veux pas !
Donnez moi une limousine, j'en ferais quoi ? papalapapapala
Offrez moi du personnel, j'en ferais quoi ?
Un manoir a Neufchatel, ce n'est pas pour moi.
Offrez moi la Tour Eiffel, j'en ferais quoi ? papalapapapala
Refrain:
Je Veux d'l'amour, d'la joie, de la bonne humeur, ce n'est pas votre argent qui f'ra mon bonheur, moi j'veux crever la main sur le coeur papalapapapala allons ensemble, découvrir ma liberté, oubliez donc tous vos clichés, bienvenue dans ma réalité.
J'en ai marre de vos bonnes manières, c'est trop pour moi !
Moi je mange avec les mains et j'suis comme ça !
J'parle fort et je suis franche, excusez moi !
Finie l'hypocrisie moi j'me casse de là !
J'en ai marre des langues de bois !
Regardez moi, toute manière j'vous en veux pas et j'suis comme çaaaaaaa (j'suis comme çaaa) papalapapapala
Refain x3:
Je Veux d'l'amour, d'la joie, de la bonne humeur, ce n'est pas votre argent qui f'ra mon bonheur, moi j'veux crever la main sur le coeur papalapapapala Allons ensemble découvrir ma liberté, oubliez donc tous vos clichés, bienvenue dans ma réalité !
23 Ağustos 2010 Pazartesi
Akrep Gibisin Kardeşim
Akrep gibisin kardeşim genco erkal
Yükleyen tkrdgtrbzn. - İnsan, aile ve arkadaş videolarını keşfedin.
Akrep Gibisin
akrep gibisin kardeşim,
korkak bir karanlık içindesin akrep gibi.
serçe gibisin kardeşim,
serçenin telaşı içindesin.
midye gibisin kardeşim,
midye gibi kapalı, rahat.
ve sönmüş bir yanardağ ağzı gibi korkunçsun, kardeşim.
bir değil,
beş değil,
yüz milyonlarlasın maalesef.
koyun gibisin kardeşim,
gocuklu celep kaldırınca sopasını
sürüye katılıverirsin hemen
ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye.
dünyanın en tuhaf mahlukusun yani,
hani şu derya içre olup
deryayı bilmiyen balıktan da tuhaf.
ve bu dünyada, bu zulüm
senin sayende.
ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer
ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak
kabahat senin,
demeğe de dilim varmıyor ama
kabahatın çoğu senin, canım kardeşim!
Nazım Hikmet Ran
Comme le scorpion, mon frèreComme le scorpion, mon frère,
Tu es comme le scorpion
Dans une nuit d’épouvante.
Comme le moineau, mon frère,
Tu es comme le moineau
Dans ses menues inquiétudes
Comme la moule, mon frère,
Tu es comme la moule
Enfermée et tranquille,
Tu es terrible, mon frère,
Comme la bouche d’un volcan éteint.
Et tu n’es pas un, hélas
Tu n’es pas cinq,
Tu es des millions.
Tu es comme le mouton, mon frère,
Quand le bourreau, habillé de ta peau
Quand le bourreau lève son bâton
Tu te hâtes de rentrer dans le troupeau
Et tu vas à l’abattoir en courant, presque fier.
Tu es la plus drôle des créatures, en somme,
Plus drôle que le poisson
Qui vit dans la mer sans savoir la mer.
Et s’il y a tant de misères sur terre
C’est grâce à toi, mon frère,
Si nous sommes affamés, épuisés,
Si nous sommes écorchés, jusqu’au sang,
Pressés comme la grappe pour donner notre vin,
Irai-je jusqu’à dire que c’est de ta faute, non, mais tu y es pour beaucoup, mon frère.
22 Ağustos 2010 Pazar
EVİME GELME AMA EĞER GELİRSEN

Evime gelme ama eğer gelirsen...
evet tabii, dışarda değilsem evdeyimdir
ışık yanmıyorsa
yada sesler duyarsan
kapımı çalma,
Proust okuyor olabilirim
biri kapımın altından Proust bırakmışsa
yada güvecim için kemiklerinden birini,
borç para veremem,
telefonumu
veya arabamdan geriye kalanı kullanamazsın
ama dünki gazeteyi
eski bir gömleğimi yada sosisli bir sandviçimi
alabilirsin
yada gece çığlık atma huyun yoksa
kanepede uyuyabilirsin
ve kendini anlatabilirsin
gayet normal bu;
hepimiz sıkıntı çekiyoruz
ancak ben
Harvard'da okutacağım bir aileye bakmaya
yada av arazisi avmaya çalışmıyorum,
gözüm yükseklerde değil
birazcık daha hayatta kalmaya uğraşıyorum,
onun için bazen kapımı çalarsan da açmazsam
ve içerde bir kadın yoksa
belki çenemi kırmış
bağlayacak tel arıyorumdur
ya da duvar kağıdımdaki kelebekleri
kovalıyorumdur, yani kapıyı açmazsam
açmam, ve nedeni
henüz seni öldürmeye,
sevmeye, yada kabullenmeye hazır olmamamdır,
demek ki konuşmak istemiyorum
meşgulüm, çıldırmışım, keyifliyim
veya belki bir ip hazırlıyorum;
onun için ışık açıksa bile
eğer nefes alıp verildiğini, dua veya şarkı söylendiğini
radyonun veya atılan zarların
veya daktilonun sesini duyarsan
uzaklaş, sebep gün değil
gece değil, saat değil;
kabalıktan gelen cehalet değil,
hiçbir şeyi incitmek istemem, böcekleri bile
ama bazen ayırt etmesi zor
bir takım duygular sezinliyorum
ve mavi gözlerin, maviyseler eğer
ve varsa eğer saçların,
ve kafan-içeri giremezler
taki ip kesilene yada düğümlenene dek
yada ben yeni aynalarda
traş olana dek, taki dünya
durana dek yada ebediyen açılana dek...
CHARLES BUKOWSKI
don't come round but if you do ...
yeah sure, I'll be in unless I'm out
don't knock if the lights are out
or you hear voices or then
I might be reading Proust
if someone slips Proust under my door
or one of his bones for my stew,
and I can't loan money or
the phone
or what's left of my car
thought you can have yesterday's newspaper
an old shirt or a bologna sandwich
or sleep on the couch
if you don't scream at night
and you can talk about yourself
that's only normal;
hard times are upon us all
only I am not trying to raise a family
to send through Harvard
or buy hunting land,
I am not aiming high
I am only trying to keep myself alive
just a little longer,
so if you sometimes knock
and I don't answer
and there isn't a woman in here
maybe I have broken my jaw
and am looking for wire
or I am chasing the butterflies in
my wallpaper,
I mean if I don't answer
I don't answer, and the reason is
that I am not yet ready to kill you
or love you, or even accept you,
it means I don't want to talk
I am busy, I am mad, I am glad
or maybe I'm stringing up a rope;
so even if the lights are on
and you hear sound
like breathing or praying or singing
a radio or the roll of dice
or typing -
go away, it is not the day
the night, the hour;
it is not the ignorance of impoliteness,
I wish to hurt nothing, not even a bug
but sometimes I gather evidence of a kind
that takes some sorting,
and your blue eyes, be they blue
and your hair, if you have some
or your mind - they cannot enter
until the rope is cut or knotted
or until I have shaven into
new mirrors, until the world is
stopped or opened
forever.
21 Ağustos 2010 Cumartesi
Başbakan'ın Farkı
foyası ortaya çıkar. Ama bir soytarı kimseye hissettirmeden yıllarca
başbakan koltuğunda oturabilir.."
Peter USTINOV
20 Ağustos 2010 Cuma
Nietzsche der ki -1-
sevilmek istiyorsan, önce sevmeyi bileceksin
uçmayı seviyorsan, düşmeyi de bileceksin
19 Ağustos 2010 Perşembe
ELLERİNİZE VE YALANA DAİR
hapiste söylenen bütün türküler gibi kederli,
bütün yük hayvanları gibi battal, ağır
ve aç çocukların dargın yüzlerine benziyen elleriniz.
Arılar gibi hünerli, hafif,
sütlü memeler gibi yüklü,
tabiat gibi cesur
ve dost yumuşaklıklarını haşin derilerinin altında gizliyen elleriniz.
Bu dünya öküzün boynuzunda değil,
bu dünya ellerinizin üstünde duruyor.
Ve insanlar, ah, benim insanlarım,
yalanla besliyorlar sizi,
halbuki açsınız,
etle, ekmekle beslenmeğe muhtaçsınız.
Ve beyaz bir sofrada bir kere bile yemek yemeden doyasıya,
göçüp gidersiniz bu her dalı yemiş dolu dünyadan.
İnsanlar, ah, benim insanlarım,
hele Asya'dakiler, Afrika'dakiler,
Yakın Doğu, Orta Doğu, Pasifik adaları
ve benim memleketlilerim,
yani bütün insanların yüzde yetmişinden çoğu,
elleriniz gibi ihtiyar ve dalgınsınız,
elleriniz gibi meraklı, hayran ve gençsiniz.
İnsanlarım, ah, benim insanlarım,
Avrupalım, Amerikalım benim,
uyanık, atak ve unutkansın ellerin gibi,
ellerin gibi tez kandırılır,
kolay atlatılırsın...
İnsanlarım, ah, benim insanlarım,
antenler yalan söylüyorsa,
yalan söylüyorsa rotatifler,
kitaplar yalan söylüyorsa,
duvarda afiş, sütunda ilan yalan söylüyorsa,
beyaz perdede yalan söylüyorsa çıplak baldırları kızların,
dua yalan söylüyorsa,
ninni yalan söylüyorsa,
rüya yalan söylüyorsa,
meyhanede keman çalan yalan söylüyorsa,
yalan söylüyorsa umutsuz günlerin gecelerinde ayışığı,
söz yalan söylüyorsa,
renk yalan söylüyorsa,
ses yalan söylüyorsa,
ellerinizden geçinen
ve ellerinizden başka her şey
herkes yalan söylüyorsa,
elleriniz balçık gibi itaatli,
elleriniz karanlık gibi kör,
elleriniz çoban köpekleri gibi aptal olsun,
elleriniz isyan etmesin diyedir.
Ve zaten bu kadar az misafir kaldığımız
bu ölümlü, bu yaşanası dünyada
bu bezirgân saltanatı, bu zulüm bitmesin diyedir.
NAZIM HİKMET
18 Ağustos 2010 Çarşamba
Binicilik -4-

- Adeta
- Süratli
- Dörtnal
Süratli: Atın adetaya göre daha hızlı bir biniş stilidir. Atın çapraz bacakları birlikte hareket eder, yani sağ ön ile sağ arka ayaklar beraber hareket edecektir. Süratli yürüyüşte at binicisini zıplatacağı için ritmik olarak at ön ayaklarından birini atarken bacaklarınızla vücudunuzu atın sırtından kaldırmanız gerekecektir.
Dörtnal: Dörtnal atın en hızlı ve en ritmik yürüyüş biçimidir. İlk olarak ön ayaklardan biri atılırken onu çapraz arka ayak izler. Dörtnalda en son bütün ayaklar yerden kesilir. Dörtnalda atın adımlarına göre eyer üzerinde öne ve arkaya kayarak ata yardımcı olunur.
17 Ağustos 2010 Salı
16 Ağustos 2010 Pazartesi
Peki de Neden Hayır
12 eylül referandumunda evet diyecek olan solcu
cekes adında bir kişinin yazdığı satırlar. Derdime derman olanları çok severim bana tembellik yapma olanağı tanırlar o yüzden bu yazıyı da bulduğuma çok sevindim.
Ben de sorup duruyorum haftalardır. Evet pardon hayır, hayırlara vesile olsun, hayırdır inşallah, Referandumun hayrını görelim vs. vs.
Peki de neden hayır?
"
açtım okudum arkadaş, kafamda bir bit yeniği vardı, çünkü teklif akp tarafından geliyordu ve ne olursa olsun adamlardan benim düşüncelerim doğrultusunda bir teklif gelebilme olasılığı, -ne olasılığı anasını satayım ihtimali- bile yoktu. aldım yanıma avukat bir arkadaşımı, dedim nede olsa aralara bir şeyler sıkıştırmışlardır bunlar, ben anlamam, -fanus da yaşıyorum ya- dedim getir 61 i, 82 yi, açalım, okuyalım, tartışalım, canım benim çok sever beni, kırmadı geldi. şukunu verdim piç dedim otur okuyalım..
şu uzlaştırma kurulu dışında tüm değişiklikleri sevdik beğendik takdir ettik. sonra dedik yok oğlum bu böyle değildir gel bir daha bakalım, gene sevdik beğendik takdir ettik. yeterli bulmadık o ayrı, ama sonra dedik ki ulan kim bir şey yaptı da şimdi bulduk kılsızını arıyoruz. sonra ben buna dedim hadi lan beni kandırmaya çalışıyon sen, pis ajan, onların planları var bizi iran gibi yapacaklar defol git evimden, gül gibi arkadaşlığı sildim attım..
vurdum kendimi sokaklara. dedim bi gideyim şu hayırcılarla konuşayım, mhp lilere gidip soracak halim yok, diyecekler 29 la 11 i topla sonra kafam karışacak ne derlerse inanacam. dedim bu iş mhp ile olmaz. vurdum yollara gittim chp gençlik kollarına. dedim ben hayır vermek istiyorum ama neden? e tabi pıtırcıklarım şaşırdı haliyle. adam hayır vermek istiyor, iyi güzel ama neden diyor. güzelcene bir kızım dedi askeriyeye el atıyorlar, anayasa mahkemesi falan, e peki dedim anayasa mahkemesi 61 anayasasının aynısı, siz diyordunuz 61 iyi güzel diye, ama dedi hepsini cumhurbaşkanı atayacak, dedim öyle birşey yok, hem şuan kim atıyor? dediler sana müzik lazım, dinle bak ne diyor... arkadan başladı bangır bangır bir müzik "hani benim recebim recebim hayır oyu vereceğim..." dedim oğlum sıcaktan herhalde pes etme.
aradım annemi dedim anne naber? dedi iyilik senden, dedim anne ben evet verecem, yahu ne kötü lafmış, kadın başladı ağlamaya. anne diyorum ne oldu, yok kadın iki göz iki çeşme. sonra bi duruldu dedim annem noldu kötü bir şey mi oldu, dedi oğlum akepeli oldu dedim anne yok öyle bir şey, peki söyle bana neden hayır vereyim. canım o kadar çok istiyor ki hayır vermek.... bu başladı yok oraya el atacaklar onun altında şöyle planlar var yahu dedim ben herhalde salağım bir halt anlayamıyorum.
sonra izmir e geldim falan işte, geçende köpek kustu veterinere 80 lira para verdim çok dertliyim anlayacağınız. bir yere de bağlayamıyorum zaten, dedim en iyisi ben bunu burada bitireyim. tek bir şeyi hala merak ediyorum, deyin ki şu yasa böyle kötü, burada bunu demek istiyor, buradan da bu çıkar ve milliyetçi hareket partisinin kırkıncı yıl dönümü, bende diyecem tamam ulan atıyorum hayırı.
ama soruyorum yahu, neden hayır?
(cekes, 15.08.2010 19:09 ~ 19:13)
"
15 Ağustos 2010 Pazar
Giderken
14 Ağustos 2010 Cumartesi
Damdaki Kemancı
Fiddler on the Roof – “Tradition” or see more Fiddler On The Roof Videos
Dam üstünde bir kemancı...
Ne delilik, ha ?
Ama burada,
küçük köyümüz Anatevka'da,
her birimiz dam üstünde
bir kemancıyız işte.
Kendimizi paralamadan,
tatlı ve hoş ezgiler
çıkartmaya çalışırız.
Kolay iş değil.
Madem bu kadar tehlikeli,
o zaman neden orada
duruyorsunuz, diyebilirsiniz?
Duruyoruz çünkü,
Anatevka bizim yuvamız.
Bu dengeyi nasıl mı koruyoruz?
Bunu sadece tek bir kelime ile söyleyebilirim!
Gelenek!
Gelenek
Gelenek
Gelenek
Gelenek
Gelenek
Gelenek
Geleneklerimiz sayesinde,
yıllar boyunca dengemizi
koruyabildik.
Burada Anatevka'da,
her şey için geleneklerimiz vardır.
Uyumanın.
Yemenin.
Çalışmanın.
Giyinmenin.
Mesela,
hiç başı açık gezmeyiz,
belimizden de dua atkısı eksik olmaz.
Bu bizim Tanrı'ya olan
sadakatimizi gösterir.
Nasıl başlamış bu gelenek
diye soracaksınız.
Söyleyeyim.
Bilmem.
Ama gelenek işte.
Ve geleneklerimiz sayesinde,
herkes kim olduğunu
ve Tanrı'nın kendisinden
ne beklediğıni bilir.
Kim, gece-gündüz beslemek için
didinir durur çoluk çocuğunu.
Kalbinde iman ?
Ya bir ailenin kimdir Reisi ?
Ve son söz sahibi kimdir ?
Baba
Baba
Gelenek
Baba
Baba
Gelenek
Yuvayı kuran acaba kimdir, kim ?
Mutlu, sakin ve
Gayet dindar ?
Ya evi, barkı çeviren kimdir, kim ?
Baba rahatça dua etsin diye ?
Ana
Ana
Gelenek
Ana
Ana
Gelenek
Üç yaşımda okula başladım,
Onumda ticareti öğrendim.
Bana bir kız bulmuşlarmış.
Bari...
...güzel olsa.
Anaya kim öğretir,
Evi çekip, çevirmeyi?
Hazırlar evlenmeye.
Babanın seçtiğiyle.
Kızlar
Kızlar
Gelenek
Baba
Ana
Oğlan
Kızlar
Gelenek
Ve küçük köyümüzün
nahiyesinde,
kendine özgü tipler de
her zaman olmuţtur.
Mesela,
Çöpçatan Yente,
Dilenci, Nachum Efendi.
Ve, hepsinden de önemlisi,
aziz Haham Efendi'miz...
Haham Efendi, size bir şey
sorabilir miyim?
Tabi ki, Leibesh.
Çar'a uygun bir hayır duası var mıdır?
Çar'a uygun bir hayýr dua mı?
Elbette.
Tanrı, Çar'ı korusun ve
bizlerden ırak tutsun!
Ra ra ray ray
Ra ra ray ray
Ra ra ray ray
Ra ra ra ra ray
Ra ra ray ray
Ra ra ray ray
Ra ra ray ray
Ra ra ra ra ray
Sonra kasabamızda başkaları da
vardır.
Bunlar daha büyük bir zümreyi
temsil ederler.
Biz onları rahatsız etmeyiz.
Onlarda bize ilişmezler.
Ve aramızda pek âlâ
geçinip gideriz işte.
Tabi bir zamanlar bu, ona
atını yutturmuştu.
Altı yaşında olduğunu
söylemişti ama
aslında oniki yaşındaydı.
Ama artık hepsi geçmişte kaldı.
Şimdi hepimiz barış ve
uyum içerisindeyiz.
Gerçekten oniki yaşındaydı.
Altı yaşındaydı!
Tevye oniki olduğunu biliyor.
Nereden bilecekmiş?
Oniki!
Onikiydi!
Gelenek
Gelenek
Gelenek
Gelenek
Gelenek
Gelenek
Day day
Day day day
Day day day dam
Gelenekler, gelenekler.
Geleneklerimiz olmadan,
hepimizin hayatı sallantıda
olurdu.
Tıpkı...
... damdaki kemancı gibi!
- A fiddler on the roof. Sounds crazy, no? But in our little village of Anatevka, every one of us is a fiddler on the roof trying to scratch out a pleasant, simple tune without breaking his neck. It isn't easy. You may ask, why do we stay here if it's so dangerous? We stay because Anatevka is our home. And how do we keep our balance? That I can tell you in one word: Tradition!
- Because of our traditions, we have kept our balance for many, many years. Here in Anatevka, we have traditions for everything: how to eat, how to sleep, how to wear clothes. For instance, we always keep our heads covered, and always wear a little prayer-shawl. This shows our constant devotion to God. You may ask, how did this tradition start? I'll tell you. I don't know. But it's a tradition. And because of our traditions, every one of us knows who he is, and what God expects him to do.
- Traditions, traditions. Without our traditions, our lives would be as shaky as... as... as a fiddler on the roof!
- [to God] Sometimes I wonder, when it gets too quiet up there, if You are thinking, "What kind of mischief can I play on My friend Tevye?"
- [to God] It may sound like I'm complaining, but I'm not. After all, with Your help, I'm starving to death. Oh, dear Lord. You made many many poor people. I realize, of course, it's no shame to be poor... but it's no great honor either. So what would be so terrible... if I had a small fortune?
- As the Good Book says, if you spit in the air, it lands in your face.
- [to God] I know, I know. We are Your chosen people. But, once in a while, can't You choose someone else?
- [to Chava] As the Good Book says "Each shall seek his own kind". In other words, a bird may love a fish... but where would they build a home together?
- When I get angry, even flies don't dare to fly!
- Golde, I am the man in the family! I am the head of the house! And I want to see Motel's new machine NOW! [takes a quick look] Now, let's go home!
- [to God] Am I bothering You too much? I'm sorry. As the good book says... aaahh, why should I tell You what the Good Book says?
- [Last lines] All right, children. Let's go.
- As the good book says, when a poor man eats a chicken, one of them is sick.
- On the other hand, how can I turn my back on my faith, my people? If I try and bend that far, I'll break. On the other hand... No. There is no other hand.
13 Ağustos 2010 Cuma
Adalet
Adaletsiz insan olur mu?
Olur, olmaz olur mu!
Ama, olmaz olsun
ÖZDEMİR ASAF
12 Ağustos 2010 Perşembe
Shalom Aleyhem'den Damdaki Kemancı'ya
11 Ağustos 2010 Çarşamba
Bahar
Kim demiş geçti mevsim ufukta göründü kar
Bu kaçıncı bahar sakın sorma sevgili
Benim yorgun gönlümde aşkının telaşı var
Bahar geldiğinde ben böyle mi olurum
Yoksa böyle olduğumda mı gelir bahar
Ayrıca bunun seninle ne ilgisi var
Tabii ki ben böyle olduğum için bahar
Çünkü sana değdiğinden beri ellerim
Bütün kış dallarında tomurcuklar var
Sen bana vaat mısın lütuf musun sevgili
Kim ne derse desin al beni sinene sar
Yaşanmış baharları unut gitsin sevgili
Benim gönül ülkemde bir tek senin aşkın var
Candan Erçetin - Bahar
Yükleyen tipe-bak. - Video klipler, sanatçı röportajları, konserler ve çok daha fazlası.
10 Ağustos 2010 Salı
Einstein Der Ki -5-
9 Ağustos 2010 Pazartesi
Einstein Der Ki -4-
DİYEK

Bu şiiri yıllar önce bir dizide Şehnaz Tango dizisinde duymuştum. Perran Kutman ile Erdal Özyağcıların bir dizisi idi. Şehnaz ile Muhsin'in hikayesiniz anlatan bir diziydi. Ayrılmış iki kızları olan bir karı kocanın başlarından geçenler anlatılıyordu. Muhsin ayrıldığı Şehnazı tekrar elde edebilmek ümidi ile etrafında pervane olur. Onunla tam birlikte olacakken araya kadınlar erkekler girer, olaylar girer bir türlü seyircinin istediği gerçekleşmezdi. Muhsin, zaman zaman şiirler okur Şehnazı yumuşatmak için.
Bu şiiri de orada duymuştum. Yıllar sonra Özdemir Asaf'ın olduğunu öğrenince yıllardır tanıdığım dostumun adını öğrenmiş ve mutlu olmuştum.
DİYEK
Türkiye’de İstanbul ne ise
İstanbul’da gece ne ise
Gecede yürümek ne ise,
Yürürken düşünmek ne ise,
Seni unutamamacasına düşünmek ne ise,
Unutamamanın anlamı ne ise,
Seni sevmek ne ise,
Saklayayım mı yok söyleyeyim derken
Birden aşka düşmek ne ise.
Herneyse.
Özdemir ASAF
8 Ağustos 2010 Pazar
Einstein Der Ki -3-
FAZIL SAY VE ARABESK
"Arabesk yavşaklığından utanıyorum."
Ne yazık ki notaları bir araya getirme yeteneği ile kelimeleri bir araya getirme yeteneği tamamen farklı yetiler. Duygularını ifade edebilmek ve konular üzerinde düşünebilmek aynı kişiden olmak zorunda değil. Bir müziği seversiniz ya da sevmezsiniz, bu tamamen kişisel tercihtir. Ama konu bir beğeniyi aşağılamak ise bu klasik türk burjuvazisinin hastalığıdır diyebiliriz. "En ince beğeni, en zarif düşüne tarzı bendedir" saplantısı...
Söz konusu arabesk ise, yani üzerine kitaplar yazılan tezler hazırlanan bir konu ise bunu "yavşaklıkla" açıklamak sayfalarca araştırma yapanları küçümsemekten ibarettir. Kısaca bu yaklaşım ya muhteşem bir dehanın nokta atışı. yıllarca harcanan emeklerin aslında tek kelime ile açıklanabilir olması ya da bir türk sanatçısının ( kendi deyimi ile açıklamak gerekirse) yavşaklığıdır.
Yeni Harman dergisindeki bir yazıda arabesk bir ağrı kesicidir diye bahsediyordu . Bu gerçekten çok doğru bir tesbittir. Bir uyuşturucu, bir bağımlılık yapan ilaç olarak düşünülebilir. Bunun tedavisi ise ağrının sebebini iyileştirmekten geçmektedir. Ağrıyı iyileştirmeden hastayı ilaçtan vazgeçirmeye çalışmak ne kadar doğru bir yaklaşım olabilir ki...
Sosyolojik bir yara kanarken, sanatçının görevi nedenler ile uğraşmaktır, sonuçlar ile vakit kaybetmek değil.
7 Ağustos 2010 Cumartesi
Einstein Der Ki -2-
Bir Kadından Uzak Durmak için 10 Neden -5-
Hoca amfiye girer ve sınav sorusunu tahtaya yazar. tek cümlelik bir sorudur:Risk Nedir?
Herkes biraz affallar ve hemen yazmaya başlar. Çoğu sayfalarca döktürür. Sadece bir öğrenci sınavın 30. saniyesinde kağıdını verir ve çıkar. Ertesi hafta sınavı ilk terkeden dışında bütün herkes sıfır almış, tek kelime yazıp çıkan öğrenci ise 100 almıştır. Sınav kağıdına yazdığı da şudur: "Risk budur".
Bir ay sonra 2. sınavda hoca tekrar aynı soruyu sorar: Risk Nedir?
Öğrenciler cevabı öğrendiler ya, tek cümle yazıp herkes kağıdını verir. Ertesi hafta gelecek sonuçlardan emin beklemeye başlarlar. Sınav sonuçları açıklanınca herkes şok olur. Bütün öğrenciler sıfır alır. Hepsi itiraz eder, önceki sınavın cevabını örnek gösterirler.
Hoca ise sadece şunu söyler ve arkasını döner çıkar:"Aynı şartlarda, aynı riski tekrar almak aptallıktır."
Kıssadan hisse çıkarmak gerekirse. Ayrıldığınız sevgilinize tekrar dönerseniz ve bu ilişkinin yürüyeceğini düşünürseniz yanılırsınız. İki defa aynı riski göze almak anlamsızdır. Boşuna çabalamaktır. Sorarsanız sen ne yapardın diye? Ben hiç aptallık yapmadığımı söylemedim ki. Ama bu gerçeği değiştirmiyor.
6 Ağustos 2010 Cuma

Ben insanların
Seni kandırır havalar
Beni sevdalar
Bir ılıman hava esmeye görsün
Düşünmeden gelecek karakış..
Açarsın çiçeklerini ..
Bense hayra yorarım gördüğüm düşü...
Bir güler yüz bir tatlı söz..
Açarım yüreğimi hemen
Yemişe durmadan çarpar seni karayel
Beni karasevda
Hem de bilerek kandırıldığımızı
Kaçıncı kez bağlanmışız bir olmaza
Koş desinler bize şaşkın
Sonu gelmese de hiç bir aşkın
Açalım yine de çiçeklerimizi
Senden yanayım arkadaşım
Havanı bulunca aç çiçeklerini
Nasıl açıyorsam yüreğimi
Belki bu kez kış olmaz
Bakarsın sevdan düş olmaz
Nasıl vermişsem kendimi son sevdama
Vur kendini sen de bu güzel havaya
5 Ağustos 2010 Perşembe
İki Yabancı Kediyi Birbirine Alıştırmak

Eğer iki yabancı kediyi aynı ortama koymanız gerekiyor ise bunun için adım adım hareket etmeniz gerekir.
- Ev sahibi kedinin üstünlüğü vardır, onun yaşam alanını olabildiğince kısıtlamayın.
- Misafir kediyi, birbirlerini görmeyeceği ama duyabileceği bir odaya koyun. Burada en az 12-24 saat kalması gerekecek.
- Birkaç saat sonra ev sahibi kedinin tuvaletini misafir kedinin odasına koyun, bu şekilde misafir kedi ev sahibinin kokusuna da alışacaktır. Mümkün ise Misafir kedinin yemek kabını da ev sahibinin önüne koyun.
- 24 saat sonra büyük an gelmiştir. Elinize bir tas su alın ve Misafir kedinin odasının kapısını açın. Muhtemelen bu odayı kendi odası gibi benimseyeceğinden ilk başta çıkmak istemeyecek kapıdan çevreyi kolaçan edecektir.
- Bu odanın kapısını asla kapamayın, dışarı çıktığında korktuğu ürktüğü birşey olursa buraya sığınacaktır.
- Elinize bir tas su alın demiştim. Eğer kediler birbirleri ile sıcak temasa kavga olarak girerlerse onları ayırmanın en kolay yolu sudur. Olası bir kavgada onları ellerinizle ayırmaya kalkmak kendinizi ateşe atmaktan farksızdır.
- Şunu asla unutmayın kediler birbirine saldırır ama birbirinin gözlerini oymazlar, kavga eder ve ayrılırlar, köşelerine çekilirler.
- Ama bu safha genellikle kavga ile değil karşılıklı hırlama ve tıslama ile geçer, birbirlerini görebilecekleri iki konuma yerleşip birbirlerini gözlemeyi tercih edeceklerdir.
- Mümkünse sonraki 24 saatte de onları, olası bir kavgayı önleyebilmeniz için, yalnız bırakmayın ve gözlemleyin. . Büyük olasılıkla hiç bir sorun çıkmayacaktır ama gene de önlem almaktan bir zarar gelmez.
- Kedileriniz severken mümkün olduğunca aynı oranda sevin birbirlerini sizin yüzünüzden kıskanmasınlar.
Ama kedilerinizi bu kadar süre yalnız bırakıyorsanız onlara yetecek su ve yiyecek temin etmeyi asla ve asla ihmal etmeyin. Ve şunu unutmayın siz kedi sahibi değilsiniz, onların sahibi olmaz, siz onların bakıcısısınız bunu kabullenin. Onlar her zaman patrondur, siz ise onlara bakmakla yükümlüsünüz. İsterlerse lütfedip size kendini sevdirir, bununla yetinmeyi öğrenin.
4 Ağustos 2010 Çarşamba
Bağlanmayacaksın

“O olmazsa yaşayamam.” demeyeceksin.
Demeyeceksin işte.
Yaşarsın çünkü.
Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki.
Çok sevmeyeceksin mesela.
O daha az severse kırılırsın.
Ve zaten genellikle o daha az sever seni,
senin o’nu sevdiğinden.
Çok sevmezsen, çok acımazsın.
Çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem.
Çalıştığın binayı, masanı, telefonunu, kartvizitini…
Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin.
Senin değillermiş gibi davranacaksın.
Hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de korkmazsın.
Onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın.
Çok eşyan olmayacak mesela evinde.
Paldır küldür yürüyebileceksin.
İlle de bir şeyleri sahipleneceksen,
Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin.
Gökyüzünü sahipleneceksin,
Güneşi, ayı, yıldızları…
Mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak.
“O benim.” diyeceksin.
Mutlaka sana ait olmasını istiyorsan bir şeylerin…
Mesela gökkuşağı senin olacak.
İlle de bir şeye ait olacaksan, renklere ait olacaksın.
Mesela turuncuya, yada pembeye.
Ya da cennete ait olacaksın.
Çok sahiplenmeden,
Çok ait olmadan yaşayacaksın.
Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi,
Hem de hep senin kalacakmış gibi hayat.
İlişik yaşayacaksın.
Ucundan tutarak…
Can Yücel
3 Ağustos 2010 Salı
Binicilik -3-

Biniciliğin sanıldığı kadar pahalı bir spor olmadığından daha önce de söz etmiştik. Yine de bu işi devamlı yapmak istiyorsanız belirli kıyafet ve ekipmana ihtiyacınız olacaktır. Tabii ki bunlar da kalitesine göre değişik fiyatları sahiptir.
Biniciliğin olmazsa olmazı tog dediğimiz kafamızı korumak için kullandığımız başlıktır.


Bir diğer malzeme ise binicilik çizmeleridir. Burun kısmı çok geniş olmaması gereken bu çizmeler alçak topuklu, tabanı da kaymayı önleyecek şekilde olmalıdır.

Biniciliğin diğer olmazsa olmaz giysisi de Chaps dediğimiz pantalon ve çizemenin üstüne giyilen tozluk benzeri deri ya kaymayı önleyici ekipmandır.
Chaps'ler daha çok bacaklarınızın at ile temas eden kısımlarına gelir. Atın üzerinde aslınde bacaklarınız ile tutunduğunuzu göz önüne aldığınızda sürtünme katsayısını arttıran bu ekipman sağlıklı bir biniş için gerçekten vazgeçilmezdir.
Bunların yanında eldiven, yelek, mont, mahmuz gibi diğer aksesuar ve ekipmanlarda mevcuttur. Bu son saydıklarımın daha çok görsel olduğunu diğerleri gibi sağlıklı bir biniş için şart olmadığını düşünüyorum.
Tog, pantalon, çizme, Chaps'lerin kalite kalite olduğunu söylemiştim. Bunların ortalama kalitede olanlarının toplam maliyeti 350 Euro civarındadır. Ortalama bu ekipmanları 5-8 sene rahatlıkla kullanacağınızı düşünürseniz, ilk yatırımın çok korkutucu olmadığını orta kalitede bir cep telefonuna insanların harcadığı kadar bir para olduğunu söyleyebiliriz. Tabii ki ülkemizde insanların bu para ile 1 ay geçindiğini düşünmeden edemiyor insan ama ortalama geliri olan bir kişinin biraz sıkışarak da olsa edinebileceğini söylemek mümkün. Diğer masrafları da başka bir yazıda anlatacağım.
2 Ağustos 2010 Pazartesi
Gecikme

Ya zamanından çok erken gelirim
Dünyaya geldiğim gibi
Ya zamanından çok geç
Seni sevdiğim gibi
Mutlulukta hep geç kalırım
Hep erken giderim mutsuzluğa
Ya her şey bitmiştir çoktan
Ya hiçbir şey başlamamış
Öyle bir zamanına geldim ki yaşamın
Ölüme erken sevgiye geç
Yine gecikmişim bağışla sevgilim
Sevgiye on kala ölüme beş.....
AZİZ NESİN
Bir Kadından Uzak Durmak için 10 Neden -4-

1 Ağustos 2010 Pazar
Aziz Nesine Göre -3-
Bir Kadından Uzak Durmak için 10 Neden -3-

İlişkinin başlarında size bakışları farklıdır. Gözleri parlar, gözlerinin içinin güldüğünü görürsünüz bakışlarınız her karşılaştığında. Zamanla bu parlaklık kaybolur, bu doğaldır. Hiçbir şey aynı canlılıkta sürmez, zamanla alevini kaybeder.