27 Temmuz 2010 Salı

26 Temmuz Ulusal İsyan Günü

Aslıhan Çakaloğlu'nun Küba Devrimi’ne giden yolda 26 Temmuz Hareketi yazısını okurken Türklerin nasıl kendine özgü insanlar olduğunu bir kez daha düşündüm. Önce bu yazıdan küçük alıntılar ile 26 temmuz olayının ne olduğundan bahsetmek gerek.
" 26 Temmuz, Fidel ve yoldaşlarının 1953 yılında Moncado ve Bayamo kışlalarına düzenledikleri baskının yıldönümü. Baskın başarısızlıkla sonuçlansa da, 1959'daki devrime öncülük eden kadroların ortaya çıkışını müjdelemesi ve Küba halkının son kararlı kavgasını ateşlemesi nedeniyle Kübalılar tarafından "Ulusal İsyan Günü" olarak kutlanıyor.
....
26 Temmuz tarihi, Santiago’da bulunan iki büyük kışlaya, Moncado ve Bayamo kışlalarına 1953 yılında yapılan baskının yıldönümü. Batista’nın işbirlikçi cunta rejimine karşı yüzü aşkın öğrenci ve aydın tarafından düzenlenen bu baskının amacı kışlalardaki askeri teçhizata el koymak, radyodan halkçı bir yurtsever olarak tanınan Chibas’ın (o dönemdeki Ortodoks Parti liderlerinden biri) son konuşmasını okumak ve genel grev çağrısı yapmaktı. Baskın aslında pek çok eylemcinin ölümü ve tutuklanmasına neden olan bir yenilgiyle sonuçlanmış olsa da, Küba halkı bu tarihi, devrimci önderlerinin ve Küba Devrimi’nin gerçekleştirilmesinde çok önemli olan 26 Temmuz Hareketi’nin ortaya çıktığı gün olması nedeniyle bir bayram olarak kutluyor
...
Bir yıl sonra Fidel ve Raul, Frank Pais’in önderlik ettiği yeraltı kent örgütü ile buluşmak üzere, içlerinde birkaç yıl içinde devrimin önemli liderlerinden olacak Che, Almeida ve Camillo’nun da bulunduğu seksen bir kişilik bir grupla bir tekne kiralayarak Küba’ya doğru yola çıkar. Fidel’in bugün hala Devrim Müzesi’nde bulunan Granma adlı teknenin kirasının bir kısmını ödeyemediklerinde, “devrimden sonra kalan borcumuzu ödeyeceğiz” diyerek tekne sahibi ile pazarlık yaptığı anlatılır. Yolculuk sırasında bu genç ve kararlı devrimcilerden birinin gemiden düşmesi üzerine, Fidel’in “tek bir kişiyi bile arkamızda bırakmayacağız” sözleri sonrasında bir günü kayıp arkadaşlarını aramak için geçiren grup Küba’ya vardığında planlanan buluşma gerçekleşemediği gibi, grubun gelişinin istihbaratını alan Batista askerleri ile çatışma yaşanır. Çok az kişinin kurtulduğu bu çatışmada 26 Temmuz Hareketi ikinci yenilgisini alır, ancak bu kez de yenilgi Fidel’i vazgeçilmez bir lider haline getirmiştir.
....
Kübalı devrimcilerin üçüncü yenilgisi, devrimden birkaç ay önce, 9 Nisan 1958’de alınan genel grev kararının uygulanması sırasında gerçekleşir. Kent kadroları genel grevi zafere giden yol olarak değerlendirirken, 26 Temmuz Hareketi kuşkuları olmakla birlikte genel grev önerisini kabul eder. Pek çok sendikacı aydın ve devrimcinin ölümüyle sonuçlanan grev günü sonrasında kırsala yapılacak olan kadro ve silah yardımı için ciddi bir sıkıntı oluşur. Hareketin önderliğinin Sierra Maestra’da yenilgiden yaklaşık bir ay sonra yaptığı toplantıda yapılan özeleştirinin (Halkçı Sosyalist Parti’nin işçiler arasındaki örgütlülüğüne yeterince önem vermemek, kentte silahlı çatışmanın güçlüklerini değerlendirememek…) ardından kent milisleri dahil tüm kuvvetlerin Fidel’e bağlanmasına karar verilir. "
Sonrasında ise devrimci hükümet kurulur.

Bunları okurken aklıma Küba ile Türkiye'yi karşılaştırmak gelmedi. Ya da Atatürk Devrimleri ile Castro'nun Küba için yaptıklarını kıyaslamadım. Aklıma tek gelen şey nasıl olurda 3 yenilginin Castro'yu güçlendirdiği olmuştu. Türk insanı için ya hep ya hiç vardır. Hep şanlı zaferler vardır, şanlı mağlubiyetler pek bir şey ifade etmez bize. Oysa Küba da Castro yenildikçe halk tarafından kabullenilmiş bir kurtarıcı olarak görülmüş. Bizim için 2 renk vardır, beyaz ya da siyah. Grileri hayatımıza sokabilsek sanırım çok daha farklı bir Türkiye olacağız.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder